Faik Öztrak: “Milletimiz hem ecdadına hem de Cumhuriyetimize sahip çıkmıştır.
CHP Sözcüsü Faik Öztrak, “Atatürk, sadece milletimizin değil, dünyadaki tüm mazlum milletlerin kutup yıldızıdır. Yolunu kaybedenlere yol gösterir. Bir asır önce emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelemizi taçlandırdı. Bu, dünyanın en yasal savaşıdır ve ülkemizi uygar dünyanın saygın bir üyesi haline getirmiştir.” Cumhuriyetimizin 100. yılını en görkemli şekilde kutlamak ve aynı zamanda 100 yıl sonra “mazlum milletlerin zulme sonsuza kadar tahammül etmeyeceğini tüm dünyaya bir kez daha haykırmak” için büyük bir fırsattı. Saray da bu fırsatı değerlendiremedi. Ama sarayın yapmadığını aziz milletimiz Cumhuriyetin 100. yılını yakışır bir şekilde kutladı. Binlerce, onbinler, yüzbinler, milyonlarca insan vardı. Cumhuriyetin 100. yılında Anıtkabir’e aktı. Yolları sokakları belediyelerimiz, ay yıldızlı bayrağımızla doldu taştı. Cumhuriyetimizin 100’üncü yılı partimiz ve CHP’li belediyelerin düzenlediği etkinliklerle coşkuyla kutlandı. Milletimiz hem Atasına hem de Cumhuriyetimize sahip çıkmıştır. “İç ve dış kötülüklere rağmen Türkiye Cumhuriyeti’nin sonsuza kadar ayakta kalacağını bir kez daha gösterdi” dedi.
CHP Sözcüsü Faik Öztrak, parti genel merkezinde MYK gündemine ilişkin basın toplantısı düzenledi. Öztrak şunları söyledi:
“MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN ‘BENİM KARAKTERİMDİR’ DEDİĞİ CUMHURİYETİMİZ TAM İSTİKLİLLİKTİR”
“Bugün yeni bir yüzyılın ilk günü, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılıdır. Cumhuriyetimiz, Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘benim karakterimdir’ dediği tam bağımsızlıktır. Cumhuriyetimiz, tabi olmaktan millet olmaya, açılımlara giden yoldur. demokrasiye ve özgürlüğe. Cumhuriyetimiz bir kadın devrimidir. Cumhuriyetimiz milletimizin yoludur. Muasır medeniyetler seviyesini aşma hedefiyle el ele, omuz omuza geleceğe yürümektir. Cumhuriyetimiz ‘Özellikle yetimlerin hiç kimsesi.’ Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün komutasındaki Cumhuriyetimiz, ‘milletin canına ve istiklaline suikast düzenleyen düşmanların saldırılarına karşı savunulan’, dünyanın tüm mazlum milletlerine örnektir. Emperyalizme karşı en meşru ve şanlı mücadelemizi, bağımsızlık mücadelemizi taçlandırmıştır. Cumhuriyetimiz, tam bağımsızlık, milletin egemenliği ve devrimler üzerine kurulu bir varoluş projesidir. Cumhuriyetimiz, millet iradesinin her şeyin üstünde olması demektir. Adım adım örülmüş demokrasi yolunun ilk ve en önemli adımıdır.Cumhuriyet ile aziz milletimiz ‘kısa zamanda çok ve büyük işler’ başarmıştır.
“HÜKÜMET CUMHURİYETİMİZİN 100. YILINI DÜZENLİ BİR DURUMDA KUTLAMAYI TERCİH ETTİ”
1930’lu yıllarda CHP’nin bir afişinde yer alan ve bugün bazılarının çarpıtarak kopyalamaya çalıştığı “Yüzyılı bir yıla sığdırdık” sözü, cumhuriyetin ve milletin arkasında yatan azim ve kararlılığın sözleridir. onun devrimleri. Hükümet Cumhuriyetimizin 100. yılını sıradan bir şekilde geçirmeyi tercih etti. Şanlı Cumhuriyetimizin önemli yıldönümlerinde gerçekleştirilen ve tarihe geçen hazırlıklar ve etkinlikler ne yazık ki Cumhuriyetin 100. yılında yoktu. Cumhuriyetimizin 10’uncu yılında sınırlı imkanlarla düzenlenen görkemli törenlerde Atatürk, ‘Bugün Cumhuriyetimizin 10’uncu yılını tamamladığı en büyük bayramdır. Konuşmasına “Doğum Günün Kutlu Olsun” diyerek başladı ve “Umarım bu büyük ulusun tatilini sonsuza dek geçen her on yılda daha büyük gurur, mutluluk, barış ve konforla kutlayacağınızı umuyorum.” “Ne mutlu Türk’üm diyene” diyerek Cumhuriyet Bayramı’nın nasıl kutlanmasını istediğini söyledi.
“CUMHURİYETİN 100. YILINI KUTLAMAK HER NESİLE VERİLMEYECEK BİR ONURDUR”
Cumhuriyetin 75. yıl dönümünde dönemin Cumhurbaşkanı merhum Süleyman Demirel; Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde, kutlama programına katılacak başbakan, bakanlar, bürokratlar, özel sektör ve STK temsilcilerinin katıldığı basına açık toplantıda yaptığı konuşmada, şunları söyledi: ‘Törenlerin gösterişli, gösterişli ve gösterişli olması gerekiyor. muhteşem. Cumhuriyetin 75. yıl dönümü çok heyecanlı olmalı. Cumhuriyetin yıl dönümünde kamuoyunda heyecan yaşanmaması rejimle aranın bozulduğu izlenimi yaratacaktır. “Hiçbir şeyden heyecan duymazsak ortak noktalarımız kaybolur” dedi. Toplantıya katılanlar arasında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan da vardı. Ancak Süleyman Demirel’in bu sözlere aldırış etmediği cumhuriyetin 100. yıl dönümü kutlamalarında ortaya çıktı. Cumhuriyetin 100. yılını hakkıyla kutlamak her nesle nasip olmayacak bir şereftir. Bu heyecan, bugün ihtiyaç duyduğumuz birlik ve beraberliğimizi canlı tutmak için büyük bir fırsattır. Ama onun siyaseti milleti birleştirmek değil; Ne yazık ki bölücülüğe dayalı bir yönetim böylesine büyük bir fırsatı heba etmiştir.
“NE YAPARSA YAPIN BOŞuna. ATATÜRK BU MİLLETİN KALBİNDEN SİLİNMEZ”
Bu ülkenin kurucusu Atatürk’ün adını bile anmaktan imtina eden zihniyetin hakim olduğu tek kişilik vesayet sisteminde, fesli delilerin anlattığı dedikodularla çarpıtılan tarih takıntısı olanlar, cumhuriyetle hesaplaşmaya çalışın; Atatürk’ün kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı, dualarda Atatürk’ün adının bile anılmaması için çeşitli sözlü cambazlıklar yapıyor. Saray yandaşları cumhuriyete ‘100 yıllık narkoz’, Erdoğan’a ise ‘İkinci Atatürk’ demeye cüret ediyorlar. 100’üncü yıl kutlamalarında düzenlenen drone gösterilerinde Cumhurbaşkanlığı rozetleri ve AK Parti’nin 100’üncü yıl logoları gösterilirken Atatürk’e yer verilmiyor. 100. yıl dönümünde iktidar ve muhalefet, Atatürk’ün Anıtkabir’deki manevi huzurunda bir araya geliyor. Anıtkabir defterine yazdığı yazıda Erdoğan, muhalefeti bir kenara iterek kendisinden ve ittifak ortaklarından bahsediyor. Atatürk’ün huzurunda bile millet bölünmeye, parçalanmaya devam ediyor. Anıtkabir’de mezar görgü kurallarından nasibini almamış askerler Erdoğan’a tezahürat yapıyor. Sarayın kibirli adamı bu yıl törenleri başkent Ankara’dan İstanbul’a taşıdı. Donanmamızı resmi geçit töreninde Atatürk’ün vefat ettiği Dolmabahçe Sarayı yerine Vahdettin’in adını taşıyan köşkten karşıladı. O Vahdettin, İngiliz zırhlısına binerek ülkesinden kaçtı. Atatürk konuşmasında onu ‘yozlaşmış’ ve ‘hain’ olarak tanımladı. Bütün bunlar sarayın kendi alternatif tarihini yazma ve Atatürk’ü unutturma çabasının bir parçası. Ama ne yaparlarsa yapsınlar boşunadır. Atatürk bu milletin kalbinden silinmeyecektir.
“MİLLETİMİZ ATAMIZA VE CUMHURİYETİMİZE SAHİP ÇIKTI. TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN İÇ VE DIŞ SÖZLERE KARŞI sonsuza kadar İSTİKRARLI KALACAĞINI BİR KEZ DAHA GÖSTERMİŞTİR”
Atatürk sadece bizim milletimizin değildir; Aynı zamanda dünyadaki tüm mazlum milletlerin kutup yıldızıdır. Yolunu kaybetmişlere yol gösterir. Bir asır önce emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelemizi dünyanın en yasal savaşı olarak taçlandıran, ülkemizi uygar dünyanın saygın bir üyesi haline getiren cumhuriyetimizin 100. yılını en görkemli şekilde kutlamak ve aynı zamanda 100 yıl sonra, ‘mazlum milletlerin zulme sonsuza kadar tahammül etmeyeceğini’ ilan edeceğiz. Bunu bir kez daha tüm dünyaya haykırmak için de büyük bir fırsattı. Saray bu fırsatı da değerlendiremedi. Ama sarayın yapmadığını aziz milletimiz yaptı. Cumhuriyetin 100. yılını kendine yakışır bir şekilde kutladı. Binlercesi vardı, onbinleri vardı, yüzbinleri vardı, milyonları vardı. Cumhuriyetin 100. yılında Anıtkabir’e aktı. Belediyelerimiz yol ve sokakları ay yıldızlı bayrağımızla doldurdu. Gecede partimizin ve CHP’li belediyelerin düzenlediği etkinliklerle Cumhuriyetimizin 100’üncü yılı coşkuyla kutlandı. Milletimiz hem Atasına hem de Cumhuriyetimize sahip çıkmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin iç ve dış kötülüklere rağmen sonsuza kadar ayakta kalacağını bir kez daha gösterdi.
” TERÖRÜ DEĞERLENDİRİRKEN KİMİN YAPTIĞINA DEĞİL NE YAPTIĞINA BAKIYORUZ. “TERÖRÜN HİÇBİR GEREKÇESİ YOKTUR”
Her nedense Gazze’deki vahşet, insan hakları ihlalleri ve savaş hataları, çatışmaların başlamasından üç hafta sonra, cumhuriyetin 100. yılını kutlamamızdan bir gün önce sarayın aklına geldi. Gazze’de yaşananları protesto eden mitingde Erdoğan bir kez daha bir gece ansızın gelip destanlar yazacağını anlattı. Belayı Gazzelilerin haklı olduğu insanlık yerinden alıp zorbalığa, hesaplaşmaya, dine, inanca ve kahramanlığa dönüştürdü. Her zaman yaptığını yaptı ve yeni bir ağa-maraba hikâyesinin kapağını açtı. Dış politikayı bir kez daha iç politikaya alet ederek diplomasiyi kör, sağır ve topal bıraktı. Bu arada şunun altını çizelim: Bizce masum çocukları, kadınları veya sivilleri hedef alan her türlü saldırı, kim yaparsa yapsın, nereden gelirse gelsin terördür. Terörü değerlendirirken kimin yaptığına değil, ne yapıldığına bakıyoruz. Terörün hiçbir gerekçesi olamaz. Ne bir dava ne de bir saldırıya verilen tepki terörü meşrulaştırmaz.
“SARAY’IN GAZZE’DE ARACILIK VEYA GARANTİ GİBİ BİR NİYETİ VARSA BU DİPLOMASİ YOLUNU KAPATAN SÖZLERLE YAPILAMAZ”
Hükümetin başı bu bakış açısını ve Gazze saldırısının başlangıcında kimse onu ciddiye almadığında gösterdiği sözde itidalini kaybetti. Kardeşliğe olan sevgisini tazeledi ve sorunu insani boyutunun ötesine taşıyarak bir fandoma dönüştürdü. Eğer Saray’ın Gazze’de arabuluculuk yapmak, garantörlük yapmak gibi bir niyeti varsa, ‘İsrail’in elini sıkmayacağım, bir kez sıktım ama iyi niyetimi kötüye kullandılar, bunlar akıl hastası’ gibi sözlerle bu yapılamaz, iç siyasete yönelik olup diplomasinin önünü tıkamaktadır. Sonra bakıyorsunuz İsrailli tutukluların serbest bırakılmasına aracılık eden Türkiye değil, Katar ve Mısır. Amerikan Kongresi’nden bir grup senatör çıkıyor; Türkiye ile Hamas arasındaki siyasi, lojistik ve mali bağlantıları, Erdoğan’ın Müslüman Kardeşler ile ideolojik bağlarını, Türkiye’nin nasıl Hamas’ın sığınağı haline geldiğini, Hamas’ın İstanbul ofisindeki para trafiğini, onlara verilen vatandaşlık ve pasaportları anlatmaya başlıyor. Bu durum üstü kapalı olarak Türkiye’nin 7 Ekim saldırılarına katılmakla suçlanmasına yol açacak aşırı eylemlerin önünü açmaktadır. Burada şunu ifade ediyorum: Bu vahşete en sert tepki derhal verilmelidir.
“EKONOMİDEKİ ÇOKSUZLUKLARINI ‘DIŞTAN SALDIRIYORLAR’ OYUNUYLA KAPATMAK İSTİYORLAR”
Ama eğer iktidarın amacı, destekçilerinin bile rasyonel olmadığını söylediği politikaları nedeniyle baskıya dönüşen vergileri, artışları, hayat pahalılığını ‘Dış güçler bize saldırıyor çünkü biz yapıyoruz’ hikayeleri anlatarak örtbas etmekse. Gazze’yi destekledi, bu farklı… Bildiğiniz gibi Hazine ve Maliye Bakanı, parayı bulmak için Körfez’den batıya giden yolları araştırmaya devam ediyor. Ancak Erdoğan’ın hâlâ su kenarında oturduğunu görenler, ‘Para için diğer kapıya gidin’ diyerek Mehmet Şimşek’e sadece dileklerini ve iyi niyetlerini sunuyor. Görünen o ki artık umut kalmadı. Seçim öncesinde milleti ekonomide rahatlatma fırsatı tükendi. Artık ekonomideki çaresizliklerini ‘Dışarıdan saldırıyorlar’ oyunuyla gizlemek istiyorlar.
“SADAKAT BU REJİMDE TEK GEÇERLİ PARA OLUŞTU”
Yetimlerin yetimi olan bu cumhuriyet, çocukları için her zaman fırsat eşitliği anlamına gelmiştir. Sağladığı eğitim olanaklarıyla azimli çoban Sülü’nün Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel olmasının yolunu açtı. Cumhuriyetin yetiştirip yurtdışına gönderdiği öğrenciler bir ‘kıvılcım’ gibi gitti; ‘Ülkeye ışık tutacak alevler’ olarak geri döndü. Tıpta, hukukta, bilimde, arkeolojide, sanatta, sporda, sanayide; Ülkemize hayatın her alanında yeni ufuklar açtı. Doktor ve eski Başbakan Sadi Irmak da o gençlerden biriydi. Bugün 10 liralık banknotların arkasında resmi bulunan büyük matematikçi Cahit Arf da o gençlerden biriydi. Edebiyatçılar Sabahattin Ali ve Sabahattin Eyüpoğlu, tarihçi Enver Ziya Karal ve Türkiye’nin ilk kadın arkeologu Jale İnan da aralarındaydı… Ama bugün iş yerindeki beceriksiz personelin elinde yoksulluk, anneden babadan çocuğa miras haline geldi. Artık liyakat ruhu ve fırsat eşitliği, merhametli olmayı öğretiyor. Bu rejimde sadakat tek para birimi haline geldi.
“BU ÜLKEDE VİCDAN OLANLAR, BAŞKA BİR ŞEHİRDEKİ YURT MÜDÜRÜNÜN, ZEREN’E TEPKİ GÖSTEREN ÖĞRENCİLERE ‘Korkuyorsanız ASANSÖRE BİNMEYİN’ diye bağırdığını ASLA UNUTMAYACAKLAR”
Gençler okuyor ve geleceklerini inşa etmeye çalışıyorlar. Ancak iş bulacaklar mı, yoksa özlem duydukları hayata mı kavuşacaklar belli değil. Öte yandan hükümet onlara düzgün bir ev ve doğru beslenme sağlayamıyor. Pek çok üniversite öğrencisi bu nedenle çalışmak zorunda kalıyor. Öğrenciler hayatları boyunca çok çalışırken ders çalışma baskısı altındadırlar. Geçtiğimiz haftalarda bu ülke üç üniversite öğrencimizin intiharıyla sarsıldı. Aydın’da KYK yurdunda kızımız Zeren asansörden düşerek hayatını kaybedince dehşete düştük. Çocuğunu kaybeden babanın “Çocuğumu devlete emanet ettim ama devlet çocuğuma sahip çıkamadı” sözleri hâlâ kulaklarımızda. Bu sözler insanlıktan nasibini alan herkesin vicdanında yankılanıyor. Ama bu vicdana sahip olmayanlar da var. Başka bir ildeki yurt müdürünün Zeren’e tepki gösteren öğrencilere “Korkuyorsanız asansöre binmeyin” diye bağırmasını bu ülkede vicdan sahibi olanlar asla unutmayacaktır.
“HİÇ KİMSE VE HİÇBİR Mevki BU GÜZEL ÜLKENİN GÜZEL ÇOCUKLARINDAN BÜYÜK DEĞİLDİR”
Çocuğumuzun hayatına ne mal oldu; Bu işgüzarlıktır, bu kibirdir, bu kibirdir. Kızımız Zeren’in ölümünden kim sorumluysa; Kusuru, ihmali, beceriksizliği olan herkes hesap vermeli. Genel Başkanımızın da dediği gibi ‘Hiç kimse ve hiçbir makam bu güzel ülkenin güzel çocuklarından daha büyük değildir.’ Gençlerini koruyamayan, sahiplenemeyen, onlara umut veremeyen bir ülke, geleceğine umutla bakamaz. Ama ülkemizde bırakın gençlere umut vermek şöyle dursun; Gençlere açıkça yalan söyleyen, onları kandırmak için elinden geleni yapan bir hükümet var. Seçim öncesinde gençlere cep telefonu ve bilgisayar alımlarında vergi muafiyeti sözü verdiler. Şimdi ‘9 bin 500 liraya kadar olan telefon ve bilgisayarlara en fazla 5 bin 500 liraya kadar destek vereceğiz’ diyorlar. Artık her şey pahalılaştı. 9 bin 500 liraya bilgisayar yok zaten. Açıkça gençlerin akıllarıyla dalga geçmeye çalışıyorlar.
“HÜKÜMET ‘2028’DE TEMEL BARIN İHTİYACI KARŞILANAMAYAN ÇOCUKLARA 10 BİNLER DAHA EKLENECEK’ Diyor”
Bu hükümetin açıkladığı son Kalkınma Planı’nda gençlerin bu hükümeti umursamadığı açıkça görülüyor. Şu anda Meclis’te görüşülen plana göre 2028 yılına kadar her beş gençten biri hâlâ ne eğitim görüyor ne de çalışıyor olacak. Yatılı bir genç olarak ebeveynlerine bakmaya devam edecek. Yine bu plana göre Aile Bakanlığı’nın Sosyal ve Ekonomik Destek (SED) hizmetinden yararlanan çocuk sayısı 157 binden 230 bine çıkacak. ‘Bu SED nedir?’ derseniz, çocuklarının temel ihtiyaçlarını karşılayamayan, hayatlarını en alt düzeyde bile sürdürmekte zorluk yaşayan ailelere, çocuklarına bakım ve destek sağlamak amacıyla verilen destektir. . Yani hükümet, ‘2028’de evde temel ihtiyaçları karşılanamayan çocuklara on binlerce kişi daha eklenecek’ diyor. Cumhuriyetimiz bu ülkenin çocukları için ne yaptıysa yaptı. Bu ülkenin kurucuları, ‘Ey yükselen yeni nesil; Gelecek senindir. “Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizlersiniz” dedi. Gençleri üretime dahil etmeyi hedefledi. Yarı-sömürge, savaşın harap ettiği, borç batağına saplanmış bir ekonomiyi devraldı. Sanayi altyapısı yoktu. Zenginliklerini yağmalayan yabancıların ihtiyaçlarına göre demiryolu ağları bile oluşturuldu.
“‘FAİZ ARTTI, ARTTI’ DEDIĞIMIZ RUSYA’DA, BUGÜN YÜZDE 13, SİYASİ ÇIKARIMIZIN ÜÇTE BİRİ”
Fred Burnaby isimli gezgin, ‘At Sırtında Anadolu’ adlı kitabında 1800’lü yıllarda Anadolu’da yaptığı gezileri şöyle anlatıyor; Demiryolu yapımında Türklerin nasıl aldatıldığını, düz ovalarda hem rayların hem de devletin nasıl dolandırıldığını, 150 lira değerindeki topların nasıl 750 liraya satıldığını detaylı bir şekilde anlatıyor. Cumhuriyet, Osmanlı’dan kalan borçları öderken aynı zamanda devletin üretici, yatırımcı ve denetleyici işlevlerini kullanarak dış istikrarın büyümesini de sağladı. Bu iktidar ekonominin can damarını dışarıdan gelen paraya bağladı. Cari açığı ve dış borcu artırdı. Sonunda borçlu emir almaya başladı. Ekonominin vidalarını o kadar gevşetmiş ki, ‘Faiz sebep’ diyerek tüm ayarları manipüle etmiş, ‘rasyonelleştirdik’ deseler de ne dövizi ne enflasyonu tutabiliyorlar. Seçimden sonraki 4 ayda Türkiye’de politika faizleri 4 kattan fazla arttı. Aynı dönemde bizimkine benzer birçok ülkede politika faizleri ya düştü ya da sabit kaldı. Bunun birkaç istisnası var. Mesela Rusya savaş halinde. Yani ülkemizdeki faiz artışının dünyadaki gelişmelerle hiçbir açıklaması yok. ‘Faizler arttı, arttı’ dediğimiz Rusya’da bugün faiz yüzde 13; Siyasi çıkarlarımızın üçte biri.
“ÇOKLU ORGAN YETMEZLİĞİ İLE ENGELLİ VE ENGELLİ OLDUKLARI ‘DURUŞMA VE ÇÜRÜME’ EKONOMİSİ VE DEVLET YÖNETİMİ DÖNEMİNDE DENEYİMLİYİZ”
Şu anda Arjantin, Zimbabve ve Venezuela’dan sonra dünyada en yüksek faiz uygulayan ülkeyiz. Geçen haftaki 500 baz puanlık yükselişe rağmen paramız dolar karşısında zayıf seyrini sürdürüyor. Duymayacaklar ama bir kez daha tekrarlayalım: İlgiyi ne kadar artırırsanız artırın, sarayın kibirlisinin işe pek inancı olmayacaktır. Devlette hiçbir misyonu olmayan saray partisi yöneticilerinin, devletin delegasyonu olan Ekonomik Uyum Komitesi toplantılarına katılması, siyasi baskı imajı yaratıyor. Bu nedenle size güvenilemez. Bu Kurulun kararlarına güven olamaz. Yine bağımsız Merkez Bankası yönetimi tarafından görevden alınan bir genel müdür, sarayın baskısı altında yeniden göreve getirilirse, bu Merkez Bankası’nın aldığı kararlara güven kalmaz ve son olarak saray dış politikayı araç olarak kullandığı sürece İç siyasette dilediği gibi konuşursa ekonomide güven olmaz, istikrar olmaz. sağlanmadı. Güvenilmez yöneticilerin uluslara dayattığı fatura, olağanüstü yüksek faiz oranları ve bunların arkasında durağanlaşan ve daralan ekonomidir. Birkaç yıl önce ekonomik duruma ‘kriz’ diyorduk. Daha sonra birden fazla krizin bir araya gelmesiyle kriz bunalımlara dönüştü. Artık ekonomide ve devlet yönetiminde insanların çoklu organ yetmezliği nedeniyle sakatlandığı, felç olduğu bir ‘çürüme ve çürüme’ dönemi yaşıyoruz.
“YAYINLADIKLARI KALKINMA PLANINDA VEYA YILLIK PROGRAMDA ‘FAİZ BİR SEBEPTİR’ DİYORUZ DİYORUZ, EKONOMİYİ HAREKETE GEÇİRDİKLERİ TEK CÜMLE İLE BELİRTİLMİYOR.”
Hükümet, sebep olduğu durumdan dolayı herhangi bir sorumluluk kabul etmemektedir. Yayınladıkları Kalkınma Planlarında ve yıllık programlarında ‘Faiz sebeptir’ diyerek ekonomiyi batırdıklarına dair tek bir cümle bile geçmiyor. Bu belgelerde enflasyonun ülkeyi ezmesinin nedeni olarak döviz kuru gelişmeleri gösteriliyor. Peki döviz kuru gelişmelerine ne ve kim sebep oldu? Cevapsız. Gıda fiyatlarının tarihsel ortalamaların üzerinde seyretmesi enflasyondaki artışa bağlanıyor. Dünyada gıda fiyatları düşerken ülkemizde neden artıyor? Cevap yok. Çiftçiye kanunen hak ettiği desteği vermezseniz, 850 milyar lira borç yüklerseniz, çiftçiye kanunun gerektirdiği şekilde destek vermezseniz gıda fiyatları da artacaktır. Bunu kim yapıyor? Bunun da cevabı yok. Sonra dönüp ‘Enflasyonun nedeni vergi artışlarıdır’ diyorlar. Kim IMF ile çay partisi yapıyor ve vergileri artırıyor? Kime şikayet ediyorsun? Sensin. Sonunda ortaya çıkıyorlar ve maliyet artışları adı altında fiyatların ve emekli maaşlarının enflasyonu artırdığını iddia ederek yaygara çıkarıyorlar. Dürüst olmak gerekirse vazgeç. Milletimizin de bu plan ve programlara destek vermesini bekliyorlar.
“ARTIK LİMANLARDA GRAM VEYA KİTLE DEĞİL, TONLARCA UYUŞTURUCU YAKALANIYOR”
Yabancı yatırımcılar raporlarında ülkemizin artık demokrasi olarak tanımlanmadığını yazmaya başladı. Nasıl yazılmaz? Hatay’ın seçilmiş temsilcisi, Anayasa Mahkemesi kararına rağmen hâlâ içeride. Sinan Ateş cinayeti soğumaya bırakıldı. Bu konuyla ilgili soruşturma izni verilen Nazilli Belediye Başkanı saraya giderek fotoğraf çekiyor. Seçim bitti, İçişleri Bakanı değişti, Türkiye’de her gün çeteler yakalanıyor. Limanlarda uyuşturucu kiloyla değil gramla satılıyor; şimdi tonlarla yakalanıyor. Seçimden önce de bu ülkenin ne hale geldiğini konuşuyorduk, şimdi de bunu her yerde görüyoruz.
“NATO PROTOKOLÜNÜN MECLİS’E SUNUMUNUN KARŞILIĞINDA NE VERİLDİĞİNİ İSTİYORUZ”
Bir ülkede hukuk, ekonomi, istikrar, güven zayıflamaya başladığında diplomaside de o ülkenin sesi dinlenmiyor. ABD Dışişleri Bakanı, Gazze’de devam eden savaş nedeniyle bölge ülkelerini ziyaret ediyor ancak Türkiye’yi ziyaret etmiyor. İşte İsveç’in NATO’ya üyeliğine ilişkin sarayda imzalanıp TBMM’ye gönderilen son protokol. Unutmayın, hem saray hem de ortağı günlerce İsveç’in NATO üyeliğini yüksek sesle dile getirip dünyayla dalga geçti. Şimdi bu protokolün Meclis’e sunulması karşılığında ne alındığını soruyoruz. Yunanistan’ın hukuka aykırı olarak silahlandırdığı adalardan çekilmesi mümkün müydü? Türkiye dışlandığı F35 projesine geri döndü mü? ABD ile Türkiye arasındaki F16 sorunu çözüldü mü? Amerika PYD’ye desteğini sonlandıracağını açıkladı mı? İsveç ülkesindeki teröristleri teslim mi etti? AB bizi üyeliğe kabul etmeye mi karar verdi? Hayır. Yine dış politikanın iç politikaya alet edilmesiyle bir U dönüşü, yine bir Ağa ve Maraba hikayesi. Ancak ülkemiz bundan çok daha iyi bir yönetimi hak ediyor.
“PARTİMİZİN 100. YILINDA KONGREMİZ DEMOKRASİ BAYRAMI OLACAK”
Yaklaşan yerel seçimler bu yönetime bunun sıradan olmadığını hatırlatmak için bir fırsat. Bu zulme ‘dur’ deme fırsatı; Siyasi parti, inanç, etnik köken fark etmeksizin milletimizin üzerinden bir roller-coaster gibi geçen bu zulme artık ‘dur’ deme zamanıdır. Halkımızı bölen, milleti bölen siyasete ‘dur’ diyelim. Bu hafta sonunda 38. Kongremizi gerçekleştireceğiz. Partimizin 100. yılında kongremiz demokrasi şöleni olacaktır. Cumhuriyetimizin yeni yüzyılına birlik ve beraberlik içinde daha güçlü gireceğiz. 100 yıl önce tam bağımsızlık ve milli egemenlik için yola çıkan Büyük Atatürk ve yoldaşlarından bize kalan miras, asla vazgeçmemektir. Cumhuriyetimizin direği olan milletin egemenliğini tek kişinin vesayetinden kurtaracağız. Millet iradesinin tek tecellisi Gazi Meclisimiz olacaktır. “İkinci yüzyılda hep birlikte yüce Cumhuriyetimizi tam demokrasiyle taçlandıracağız.”
“ERDOĞAN BAŞKA BİR ŞEYİ AÇIKLAYAMADIĞINDA OKULLARI KAPATTIĞINI AÇIKLADI”
Öztrak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bugün okulları kapattığı ve 100. Yıl kutlamaları için Vahdettin Köşkü’nde olduğunun hatırlatılması üzerine, “İzin verirseniz buna sosyal medyada çok beğendiğim bir yorumla cevap vereyim: ‘Erdoğan ne zaman?’ Başka bir şey açıklayamadı, okulları kapattı, kapattığını açıkladı.” “Elbette bu aynı zamanda devletteki çürümüşlüğü ve keyfiliği de gösteriyor. Az önce bu konuyla ilgili gerekeni söyledim. Atatürk’ü ve Cumhuriyet devrimlerini hazmedemeyen saraydan başka bir şey beklemek saçmalık olur” dedi.
“EKREM SAYIN DA PARTİMİZİN 1368 DELEGESİNDEN BİRİDİR”
Kongreyle ilgili bir soruyu yanıtlayan Öztrak, “CHP’de demokrasi vardır. Kimse delegenin iradesini ipotek altına alamaz. Delegeler özgürdür. Sayın Ekrem partimizin 1368 delegesinden biridir. Onundur.” kendi takdirine bağlı.”
“AK PARTİ 79 YILDA DAHA ÖNCEKİ 57 HÜKÜMETİN KULLANDIĞI KAYNAĞIN 4 KATINI KULLANDI”
CHP Sözcüsü, Erdoğan’ın 1923 ile 2023 yıllarını karşılaştırmasıyla ilgili bir soruyu şöyle yanıtladı:
“Bugün cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ün koltuğuna oturmak ve onunla rekabet etmeye çalışmak aklı başında bir başkanın yapabileceği en zor şeydir. Bugünü, savaştan çıkan bir milletin kalkınma adımlarıyla karşılaştırmak, Elmalar, armutlar aynı sepette. Üstelik o dönem yolsuzluğa tahammülü olmayan, yetimlerin haklarına sonuna kadar saygı duyulan bir dönemdi.” İnsanları koruyan bir hükümetin anlayışını, elçi olarak rüşvet alan bir hükümetle nasıl karşılaştıracaksınız? O dönemin devlet yönetiminde liyakate dayalı yönetim anlayışı ile bu dönemde ‘Ne olursa olsun bendendir’ diyerek sadakate dayalı yönetim anlayışını nasıl karşılaştıracaksınız? Daha önce alınan Osmanlı borçlarını nasıl karşılaştıracaksınız? Ödeme yapan bir hükümet ile seçimleri kazanmak için ülkeyi borca sürükleyen bir hükümeti nasıl karşılaştırabilirsiniz? Erdoğan böyle bir muhasebeye girişecekse, önce buharlaştırdığı yüz milyarlarca doların hesabını vererek ekonomide işlerin yolunda gittiği izlenimini vermesi gerekiyor. Yine cumhuriyetin kuruluşundan AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılına kadar. Son 79 yılda görev yapan tüm cumhuriyet hükümetleri toplam 713 milyar dolar harcadı. Kullanılan her 100 dolarlık kaynak karşılığında millete 714 dolar gelir sağlandı. AK Parti ise 2002’den bu yana 2 trilyon 883 milyar dolar kaynak kullandı. Yani önceki 57 hükümetin 79 yılda kullandığı kaynağın dört katını kullandı. Ancak bu dönemde kullanılan her 100 dolarlık kaynağa karşılık millete yalnızca 553 dolar gelir sağlandı. Yani saray yönetimleri kullandıkları kaynaklarla önceki yönetimlere göre çok daha az gelir elde edebildiler. Üstelik bu gelirleri son derece adaletsiz bir şekilde dağıttı. Hesap belli. Erdoğan’ın yaptığı saçmalıktır.”